Tüm canlılar, çevresel etkilere en iyi adapte olacak şekilde evrimleşir. Çevresel koşullara en iyi adapte olanlar soylarını devam ettirirken bu koşullara yeterince adapte olamayanlar yok olup gider. Buna doğal seçilim denir. Biyolojik bir terim olan bu kavram finans sektörü için de kullanılır. İklim değişikliği çevresel koşulları daha önce görülmemiş bir hızda değiştiriyor. Sanayinin gelişmesi sebebiyle yaşanan bu hızlı değişimlere adapte olabilmek ise hiç kolay değil. Yani güçlü olan ve adapte olan firmalar faaliyetlerine devam edebilirken gelişmelere adapte olamayan firmalar zorluklarla karşılaşır.
Dünyadaki ısı dengesinin yaşamı sürdürebilir derecede korunması için güneşten gelen ışınların bir kısmının dünya yüzeyinde kalması gerekir. Bu da karbondioksit gibi gazlar içeren ve sera gazları denilen birtakım gazlar sonucu mümkün olur. Bu gazlar, sanayileşme ile beraber atmosfere daha sık verilmeye başlanmıştır. Örneğin, Doğal Hayatı Koruma Vakfına (WWF) göre 1750’den günümüze atmosfere karbondioksit salınımı %40 seviyelerinde artmıştır. Bu da yeryüzünde daha fazla ısı tutunması anlamına gelir ve bunun sonucunda dünyadaki ortalama sıcaklıklar da artar. İşte bu ısı değişimi sebebiyle iklimler değişir ve ekstrem olayların görülme sıklığı artar.
Sera gazlarının artmasındaki en önemli faktör insan faktörüdür. Sanayinin gelişmesi sebebiyle artan karbondioksit salınımı sebebiyle güneşten gelen ısının daha fazlası dünyada tutulduğundan yerküredeki ortalama ısı miktarı da artmaktadır. Özellikle sanayide ve günlük hayatta fosil yakıt kullanımının artması dünyadaki karbondioksit miktarının da artmasına sebep oluyor. WWF’ye göre sera gazı salınımının %43’ü kömürden, %36’sı petrolden ve %20’si doğalgazdan gelmektedir.
İnsanların sera gazını arttıran bir diğer faaliyeti, ormanların azalmasıdır. Ormanların azalmasının en önemli sebebi ise kontrolsüz ağaç kesimidir. Yani ekilen ağaçtan fazla miktarda ağaç kesildiği için dünyadaki yeşil alanlar azalıyor. Bu da doğal yaşamı tehdit ettiği gibi heyelan gibi birtakım felaketlere yol açıyor. Ayrıca kontrolsüz tarım yapılması ve doğaya zararlı tarım ilaçlarının ve gübrelerin kullanılması da dünyadaki ağaç miktarını azaltan etkenlerin başında geliyor. Ormansızlaşmaya yol açan bir diğer insan faktörü ise orman yangınlarıdır. Ormana bırakılan çeşitli maddeler, doğal olaylarla tetiklenerek ormanların yanmasına ve kuraklığa yol açmaktadır. Ormanlarda piknik yapılması bunun en önemli sebeplerinden biridir. Çünkü piknikten sonra yanar durumda terk edilen kömürler veya doğaya atılan cam artıkları rüzgâr ve güneş gibi etkenlerle etkileşime girerek doğayı tehdit etmektedir.
İklim değişikliğinin en önemli etkisi dünyada yaşanan felaketleri arttırmasıdır. İklim dengelerinin bozulması sonucu artan heyelan, sel, aşırı yağışlar, soğuklar ve sıcaklıklar birçok sektöre zarar verir. Zarar gören sektörler ise ya bu zararlarını sigorta ile karşılar, ya borçlanır, ya sermayesini kullanır, ya da piyasadan silinip gider. Ancak piyasadan silinmenin ekonomi açısından çok kötü sonuçlar doğuracağı açıktır. Öncelikle bu durum ekonomik küçülmeye ve işsizliğe yol açar. Çünkü firmaların batması sadece o firma çalışanlarına ve sermaye sahiplerine olumsuz etki yapmakla kalmaz, aynı zamanda devletin alacağı vergiyi de düşürür. Dolayısıyla olumsuzluklar ülke çapında etkisini gösterir.
Yaşadıkları felaketler sonucu batan firmalar aldıkları kredileri geri ödeyemez. Bu sebeple kredi veren finans kuruluşları da bu felaketlerin etkisini bünyelerinde hisseder. Öyle ki iflası istenmiş bir firmanın, işin içinde hile yoksa borç ödeme kabiliyetinin olmadığı açıktır. Dolayısıyla bankaların yaptığı takipler büyük ihtimalle sonuçsuz kalacak ve finans kurumları verdikleri paraları geri alamayacaklardır. Bu da bankaların kârlılığını olumsuz etkilleyecektir. Tüm bu faktörler üst üste eklenince hem ülkesel hem de küresel krizler patlak verir ve bu felaketlerin sonucu her birey tarafından en ağır biçimde hissedilir.
Felaketler sadece üretim yapan firmaları etkilemez. Örneğin; sel veya heyelan birçok kişinin evsiz kalmasına yol açar. Evsiz kalan insanların üretkenliği düşeceği gibi, hem daha çok borç altına girerler hem de mevcut borçlarını ödeme kabiliyetleri zayıflar. Ayrıca devlet tarafından yapılan yardımlar da vergi olarak geri döner. Artan vergilerin de sektörlerin durumunu kötüleştiren ve krizi tetikleyen başka bir unsur olduğu yadsınamaz. Örneğin, Amerika’nın Louisiana eyaletinde 2005 yılında gerçekleşen Katrina kasırgası sonucu binlerce kişi ölmüş ve milyonlarca kişi taşınmak zorunda kalmıştır. Bu çapta bir hareketliliğin, ülke ekonomisine yıkıcı etkiler yaptığı rakamlarla daha açık bir şekilde anlaşılır. Yapılan araştırmaya göre bölgedeki bankaların %10’u o sene zarar etmiş ve %50’si verdikleri kredileri geri almakta sorun yaşamışlardır. Dolayısıyla belirsizlik artmış ve insanlar para harcamayı azalttıklarından ekonomi durağanlaşmıştır.
İklim değişikliğinin bir diğer etkisi felaketler sebebiyle değil ancak iklim değişikliği karşıtı politikalar sebebiyle bazı firmaların ticaret hayatından silinmesidir. Örneğin, yapılan düzenlemelerle sera gazı salınımının azaltılması hedeflenir. Sera gazı üretimine katkısı büyük olan ve fosil yakıt üreten firmaların bu düzenlemeler sonucu zarar göreceği açıktır. Dolayısıyla, bu firmaların faaliyetlerini büyük ölçüde zorlaştıran veya imkânsız hâle getiren düzenlemeler sonucu bu firmalar da ekonomik zorluk geçirecek ve yukarıda bahsedilen sorunları yaşayacaklardır.
WWF Türkiye tarafından yayınlanan rapora göre 2030’lı yıllardan sonra 20. Yüzyılın 2. yarısına kıyasla Türkiye’de hızlı bir sıcaklık artışı bekleniyor. Bu artışın kış aylarında 4 derece yaz aylarında ise 6 derece artacağı bekleniyor. Aynı şekilde kış aylarında da metrekare başına düşen yağış miktarının Türkiye genelinde azalacağı öngörülüyor. Ancak bu durum sadece Türkiye’yle sınırlı değil. Dünya Meteoroloji Örgütü son 22 yılda dünyanın en sıcak zamanlarını yaşadığını belirtiyor ve aynı şekilde devam edildiği takdirde 22. yüzyılda 3-5 derece sıcaklık artışı olacağını öngörüyor. Küresel ısınmanın en gözlemlenebilir etkisi ise buzullarda görülüyor. 1980’de 7.7 milyon km2 olan buzul alanlar, 2019 yılında 4.2 milyon km2’ye düşmüş durumda.
İklim değişikliğinin azaltılması için alınması gereken önlemlerin başında sera gazı salınımının azaltılması gelir. Bu durum, devlet bazında düzenlemelerle bir nebze engellenebilse de, en büyük görev firmalara ve bireylere düşmektedir. Çevreci enerjiye yönelinmesi ve bu enerjiyi kullanan araçların tercih edilmesi iyi bir başlangıç olabilir. Öte yandan firmaların sürdürülebilirlik politikasını benimsemesi ve finans kuruluşlarının kredi verirken bu faktörü göz önüne bulundurması yine iklim değişikliğine karşı alınabilecek başka bir önlem olarak karşımıza çıkar. Öte yandan enerji verimliliğinin arttırılması, ağaçlandırma çalışmalarının yapılması ve ormanların yok edilmesinin önüne geçilmesi de alınabilecek diğer önlemler arasında. Bankaların olaylara geniş perspektiften bakması ve kredi sürecinde olası iklimsel riskleri göz önünde bulundurması bankaların zarar etmesini önleyecektir.
İklim değişikliğinin aşina olduğumuz yaşamı tehlikeye attığı yadsınamaz bir gerçek. Çünkü ormanların azalması ve sera gazının artması, sel, heyelan ve kuraklık gibi felaketleri daha da arttırıyor. Üstelik buzulların erimesi, sadece doğal yaşamı tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda su seviyelerinin yükselmesine de yol açıyor. Bu sebeple, davranışlarımıza aynı şekilde devam edersek gelecekte bazı kara parçalarının sular altında kalacağı öngörülüyor. Bu tür değişimler ve felaketler ise birçok sektörü derinlemesine etkiliyor ve doğal sonucu olarak ta bankacılık ve finans sektörünü etkiliyor. Ancak gerekli önlemleri zamanında aldığımız takdirde iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmek mümkündür.
Paylaş