Avrupa Merkez Bankası'nın dijital para birimini piyasaya sürmeyi düşünmesi ve FinTech şirketlerinin yükselişi ile teknolojinin finans dünyasının vazgeçilmezi olduğunu hissediyoruz ve bankaların son dönemde sadece şube olmaktan çıkıp cebimize evrildiğini gördükçe teknolojinin finans dünyasındaki yeni anlamı bir his olmaktan çıkıp somut bir gerçeğe dönüşüyor.
Önümüzdeki yıllarda dijitalleşme ve beraberinde getirdiği yeni iş modelleri ile finans dünyası daha da değişmeye ve gelişmeyi sürdürüyor . Söz konusu bu dijitalleşmeye ayak uyduranlar elbette sadece FinTech'ler değil, yerleşik bankalar da yeni çağa ayak uyduruyor ve finans dünyasındaki konumlarını dijital bankacılık sistemiyle koruyorlar.
Hızlı, kolay ve sorunsuz. Bunlar dijital bankacılığı tanımlayan kelimeler. Daha spesifik olmak gerekirse dijital bankacılığı yalnızca fiziksel olarak bir banka şubesinin içindeyken müşterilere sunulan tüm geleneksel bankacılık faaliyetlerinin ve programlarının dijitalleştirilmesi olarak tanımlayabiliriz. Bu hizmetler artık bir müşteriye bilgisayarında, akıllı telefonunda veya tabletinde sunuluyor ve bunun bankacılık tesisini her zaman yanlarında taşımaktan bir farkı yok. Peki bu dijitalleşme adına finans sektörünün ilk adımı mı? Tabii ki değil. Bankacılık sektörü, 1990'lı yıllarda internetin erişilebilir hale gelmesiyle elektronik bankacılık için ilk adımları atmaya başlıyor , ancak asıl dönüşüm 2000'li yıllarda akıllı telefonların hayatımıza girmesiyle gerçekleşiyor.Banka müşterilerinin yüzde altmıştan fazlasının dijital bankacılık için bir araç olarak cep telefonlarını tercih etmesi, akıllı telefonun hayatımızın bir parçası olarak bankacılık gelişimi açısından en önemli faktörlerden biri olduğunun kanıtı haline geliyor. İnsanların veri gizliliği gibi güvenlik nedenleriyle dijitalleşmeye şüpheyle yaklaşma eğiliminde olduğu Almanya'da bile büyük bir değişim yaşandığını gözlemleyebiliriz. Dijital dernek Bitkom tarafından yürütülen ve çalışma raporunda özetlenen “Dijital Finans” araştırması: Gençlerin yüzde 53'ü (16 ila 29 yaş arası) banka şubelerini ziyaret etmekten tamamen vazgeçerken, toplam nüfusun sadece yüzde 7'si şube ziyaretlerine güveniyor. Ve 2014'te her iki kişiden biri internet bankacılığı kullanırken, bugün Almanların beşte dördü bunu yapıyor.
Dijital bankacılığın yaygınlaşmasının tek nedenini insanların teknolojik gelişmelerin getirdiği kolaylıklarla artık banka kuyruklarında beklemek istememelerine bağlamaktansa, Covid sonrası girdiğimiz bu yeni dönem ve bu dönemin dijitalleşmeyi hızlandırıp, hayatımıza teknolojiyi daha fazla dahil etmesine bağlayabiliriz. Bu dönem bizi işlerimizi evden, bilgisayardan veya telefondan yapmaya itti ve dijital platformlara olan talebin bu ani artışı da dijitalleşmeyi hızlandırdı. Sektörlerin bu kısa sürede, normalde 5 ila 10 yıl sürecek bir dijitalleşme gelişimi göstermesini sağlarken, bankacılık sektöründe de yeni dijital çağda hayatta kalabilmek adına büyük yatırımlar yapıldı.
Hızlanan bu dijital dönüşüm sürecinde ayakta kalabilmek için bankaların iyi organize olmaları ve yeni iş modellerini stratejilerine entegre etmeye hazır olmaları gerekiyor. Bu entegrasyon sürecinin bankalar açısından nasıl ilerlediğine Deloitte’in yürüttüğü bir araştırmadan ulaşıyoruz:
Bu araştırmaya göre bankaların %60'ı şubelerinin açılış sürelerini kısalttı veya tamamen kapalı tuttu ancak bu süreçte birçoğu yeni dijital özelliklerle müşterilerine ulaşarak hizmet vermeye devam etti. Bankaların %34'ü hesap açılışlarını, %23'ü uzaktan tanımlama ve doğrulamayı ve %18'i temassız ödemelerini tamamen dijitalleştirdi.
BCG tarafından yapılan bir araştırmaya göre şirketlerin yüzde yetmişi dijital dönüşümlerinde başarısız oluyor. Peki sadece yüzde otuzluk bir başarı elde edilmesinin sebebi neye dayanıyor? Net bir hedefiniz varsa, dijital dönüşüm sizi başarıya yönlendirebilir. Ancak dijital dönüşüme tamamıyla yeni bir iş alanı olarak bakıldığında ve müşteri odaklı bir strateji izlendiğinde bu dönüşüm başarıyla tamamlanabiliyor. Bu dönüşümde başarılı olmak isteyen kurumlar, dijital bankacılığı mevcut iş modellerine bir ek veya yükseltme olarak değil, tamamen yeni bir iş alanı olarak görmeli, atılacak adımları dikkatlice ve detaylıca planlayarak, müşteri memnuniyetini en üst düzeye çıkarmak ve sorunları mümkün olan en kısa sürede çözmek için uygun BT alt yapısına sahip olmalı ve block zincir, bulut bankacılık gibi kavramları yeni is modeline entegre edebilmeli.
Söz konusu dijital dönüşümde başarının anahtarı olarak görülen bu kavramlardan biri olan bulut bankacılığı; bulut bilişim teknolojisinin bankacılık sektöründe kullanılmasıyla ortaya çıkmış bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Bulut bilişim, veri depolama, sunucular, veritabanları, ağlar ve yazılım dahil olmak üzere İnternet üzerinden çeşitli hizmetlerin tedarikini ifade ediyor. Bulut bilişim, bilgi depolama ve yedekleme için yalnızca hızlı ve güvenilir bir seçenek olmakla kalmıyor , ayrıca herhangi bir ek fiziksel ekipman gerektirmediği için kullanıcılarına finansal faydalar da sunuyor. Bu teknolojiyi ilk benimseyenler finTech şirketleri olsa da, Deutsche Bank gibi ticari bir bankanın Google Cloud ile 10 yıllık bir sözleşme imzalaması, sektörün bu dijital evrime ayak uydurmaya başladığını gösteriyor. Blockchain teknolojisine değinmek gerekirse bu teknolojiyi sürekli büyümekte olan bir kayıt listesi olarak tanımlıyoruz. Bir işlem gerçekleştirildiğinde bu işlem kayıt listesine ekleniyor ve ağdaki her kullanıcının kayıt listesinin bir kopyasına sahip olması sayesinde bu işlemler transparan ve değiştirilemez bir hale geliyor ve kullanıcılarına çok daha hızlı ve güvenli bir ortam sağlıyor.
Sonuç olarak tüketicilerin değişen talepleri ve teknolojik gelişmelerin sağladığı faydalar bizi yeni bir noktaya getirdi. Bu gelinen noktada hayatta ve güncel kalabilmek için ise geleneksel yöntemleri dijitale dönüştürmenin gerekli ve kaçınılmaz hale geldiğini kabullenip, buna göre bir yol haritası çizmemiz gerekiyor.
Paylaş